12 Mart 2011 Cumartesi

VALENCIENNES: AIKIDO İÇİN GİTTİĞİM KÜÇÜK FRANSIZ ŞEHRİ

Yani ilk bakışta çok ukalaca gelebilir aikido için Fransa'ya gitmek ve bunu burada anlatmak. Ancak Belçika'nın Konya'dan küçük olduğunu düşünecek olursak burada heryer heryere yakın. Ve insanlar gezmek için haftasonunda arabasına atlayıp başka bir ülkeye gidebiliyor.

Zanotti Sensei'nin Belçika Mons dışında dört farklı yerde - ki bu yerler Fransa'da - daha dersi var. Bunlardan bir taneside Valenciennes'de. Valenciennes'in yaşadığım yere uzaklığı yaklaşık 45 dakika. Dolayısıyla antrenman yapmaya Fransa'ya geçmek burada işten bile değil. Neyse lafı uzatmadan konuya gireyim ben.

Japon yılbaşısını kutladığımız akşam Zanotti Sensei bir arkadaşından bahsetmişti. Bahsettiği bu arkadaşı çok uzun seneler önce  Fransa'dan Japonya'ya arabasıyla yola çıkmış. Tabi bunu anlatma nedeni Türkiye ile ilgili birşeyler bildiğini göstermekti. Bildiği şeyde şu, arkadaşının arabasıyla Türkiye'den geçmiş olması. Ben bunun üzerine bir yorum yapmak istemiyorum, yorumlar size ait. Neyse, bu arkadaş Japonya'ya yerleşmiş ve aikidoya devam etmiş. Devam etmiş diyorum çünkü aikidoya daha önce başlamış olduğunu hayal ediyorum nedense... İşte bu arkadaş her sene ziyarete gelirmiş, tahmin ettiğiniz üzere bu sene de gelmiiiiiiş. Ne hoş değil mi? İşte bunun şerefine dersimizin biri Valenciennes'e alınmış. Biliyorum biraz masal anlatır gibi oldu ama ben bu bilgileri hep en son dakika, ingilizce bilen birinin haber vermesi ile edindiğim için -miş, -muş şeklinde oldu anlatım. 

Navigasyon cihazını ayarladım, her olasılığa karşı yazılı olarak da aldım adresi ve yola çıktım. Kutsal cihazın öngördüğü yoldan giderek benim için uygun bulduğu vakitte Valenciennes'e vardım. Gideceğim yer bir spor kompleksi. Vardım ama herhangi bir bina numarası olmadığı için tam adrese ulaşamadım. Yolda yakaladığım bir amcaya adresi sordum ingilizce, zira öğrendiğim fransızca adres sormaya yetmez, yetse cevabı anlamaya mümkün değil yetmez. Amca anlattı fransızca, ben cevap verdim ingilizce. Az çok tarif ettiği yeri anladım döndüm gittim. Gittiğim yerde başka bir amca buldum yeniden sordum, amca fransızca konuştu ben yine derdimi ingilizce anlatmaya çalıştım. Evet bu kısır bir döngüye dönüştü. Çünkü söylediklerini anlamış gibi yaptığım amcanın yanından ayrıldıktan sonra, üç güzel bayanla karşılaştım, son bir kez daha el frenini çekip arabadan inip derdimi anlatmaya çalıştım. 'anglis! anglis!! no nooo' dedikten sonra bayan arkadaşlar, onlar da diğerleri gibi bana yolu fransızca tarif ettiler. Artık beyin sanırım zorunluluktan anladı ki o koca spor salonunu buldum. Gruptan arkadaşlarımı görünce hiç bu kadar çok mutlu olacağımı düşünmemiştim. Hazırlandık, derse girdik, değişik bir şey yok. Hocanın adını öğrendim, Gerard Sachs (Jeğağ Saks).  İki üç teknikte bir farklı uke ile çalışmak adetten olsa gerek, değişik değişik ukelerle çalıştım. Sanırım bu ukelerden bir tanesi beni asla unutmayacak. Çünkü önce gözüne parmağımı soktum ama sonra özür diledim. Sonra başka bir teknikte tekrar karşı karşıya geldiğimizde de karnına çaktım bir tane, ama yine özür diledim. O vakite kadar benimle fransızca anlaşmaya çalışan kendisi o vurma anından sonra bir anda akıcı bir ingilizce konuşmaya başladı. Sanırım arkadaşın dil ayarları karnında :) Bu arada yanımıza gelen Sachs, (tabiki) fransızca birşeyler anlatmaya çalışırken bana, aklıma kendisinin Japonya'da yaşadığı geldi ve kendisine akıcı olarak söyleyebildiğim tek cümleyi sarfettim 'jö ne konpağn pa franse' deyip 'nihongo onegai shimas'la konuya devam ettim. Bir kez daha japoncanın iletişim kurmama yardım etmesinden dolayı çok mutlu oldum. Tabi ben Sachs ile japonca iletişirken dil ayarlarını yaptığım arkadaş 'konuştuğunuz bu garip dil ne?' diye sordu :))) Yani o gün sözün bittiği yerdir diye düşünüyorum.

Hoş bir ders oldu... Daha sonra Sachs Mons'da da dersimize girdi. Kendisine buradan teşekkür ediyorum. Ve eve çok kolay döndüm, kimseye birşey sormadım.


1 yorum: