14 Eylül 2011 Çarşamba

BRÜKSEL BİRA FESTİVALİ

Sevgili bira severler, yeni bir bira festivalini anlatmaktan dolayı mutluyum. Aslında festival yeni değil, bilmem kaçıncınsıdır kim bilir ama epeydir bir bira festivalinden. Dolayısıyla yeni dememde sanırım bir sakınca yoktur.

Tabi bira festivaline ulaşana kadar ki süreç var birde.

Marty'nin bahçesindeki kabakları toplayıp (bu ayrı bir hikaye, bir sonraki konu bu olacak sanırım) kahvesini içtikten sonra düştük yollara. Bu arada yine bir Türk marketine gitmek gerekiyor ama Reyhan'a gidersek yol uzamış olacak. Ulaş zaten sevmediğimiz bir tanesi, eh dedik o zaman ufkumuzu genişletelim ve Brüksel'deki Candan Marketi keşfedelim. Ne o öyle iki marketle sınırlı tutmamak lazım olayı. Candan Market'in adresini girdik Navi'ye.

Brüksel'e girdikten sonra Navi'nin "you have reached your destination" diye bağırmasına yaklaşık 2 kilometre kala Çin işi Japon işi var mı bunun gibisi dedirten bir yere geldik. Hayır hayır sandığınız gibi Çin mahallesi falan değildi. Hemen bir kenara parkedip ne ki buralar turuna çıktık. Çin ve Japon Sanat Müzeleriymiş. Tabiki saat 4 sularında kapandıkları için gezmek mümkün olmadı. Bir dahaki sefere deyip Japonları geride bırakacak kadar çok fotoğraf çekip koşarak oradan ayrıldık.

Binanın önündeki o küçük, turuncu şey ben oluyorum :)

Shaarbeek, Türk Cehennemi. Yolculuk başladı. Shaarbeek sınırlarından girdiğimiz anda Türkiye'de miyim yoksa Belçika'da mı diye beynim bir bulandı. Aslında Türk Cehennemi diyorum ama başka azınlıklar da var. Mesela Faslılar. Ama yinede mahallede ezici üstünlük bizde. Çok uzun süredir trafik ışıklarında beklerken korna sesi duymamıştım, kulaklarımın pası silindi. Zaten Aralık ayında vatan topraklarına dönmeden önce Shaarbeek'e gidip bir hafta kadar "vatana uyum kursu" göstericem kendime.

Candan Market'in otoparkında Seçkin park için kazınırken ben alacak listemi kapıp içeriye koştum. Bizim Reyhan'dan büyük, ürün çeşidi daha fazla. Hızla alışverişi tamamlayıp meydana yakın olduğunu tahmin ettiğimiz bir yere parkedip, bize ağırlık yapan bir miktar bozuk parayı makineye atıp, aldığımız kağıdı arabanın alnına yapıştırıp koşaradım Grand Place'a bira festivaline gittik.

Tabiki meydan hıncahınç dolu. Birde festival alanını çitle çevirmişler. Giriyorsunuz ama çıkabilecğiniz şüpheli. Çıksanızda sanki birşeyleriniz eksik çıkacakmışsınız gibi. Bu aklınız olabilir, çantanız olabilir, herhangi birşey olabilir yani. Bira çeşitleri yine akılları durduran türden. Artık büyük çoğunluğunu biliyoruz ama bizim için yeni olanlarda var. Ve fakat biralara ulaşmak mümkün değil standların önleri insan yığılı, sanırsınızki bedava dağıtıyorlar. Tabi bu arada biraları para verip almıyorsunuz, önce dışardan jeton almanız gerekiyor. Bu arada festival alanından çıkarken çanta kontrolü yapılıyor bardaklar yürümesin diye.



Baktıkki bu kalabalık beni ruh hastası edecek ivedilikle çıktık. Festival alanından çıkıyorsunuz ama meydan zaten bira içebileceğiniz bir sürü güzel mekanla dolu. Onlardan bir tanesine oturup, gelip geçene bakarak soğuk biramızı içtik.

Belçika'da şu ana kadar katıldığım en güzel bira festivali Zythos'du. Sanırım öyle kalmayada devam edecek. Daha önümüzde 2,5 ay kadar bir süre var (Eylül'ü saymıyorum), belki fikrimi değiştirecek başka bir bira festivali olur.

Cheers!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder