11 Kasım 2011 Cuma

BAHADIR'LA AMSTERDAM TURU

Amsterdam'a ilk kez 2006 yılında gitmiştim ama o zamanki gidişimde pek birşey görmemişim. Görmemişim diyorum çünkü Bahadır'la sokakları yürüyerek geçerken farkettim.

Bahadır Amsterdam'a toplantıya geleceğini söylediği zaman gerçekten çok sevindim. Uzun aradan sonra, yaban ellerde :) dost yüzü görmek çok kıymetli birşey. Hemen Seçkin'le "haftasonu Amsterdam'a gidelim" programı yaptık. Düştük yollara, Navi bize varacağımız zamanı söylesede tabiki hiç inandırıcı gelmedi. Hiçbir zaman kendisinin vaad ettiği zamanda varamadık gideceğimiz yere. Ya trafik oldu, ya da yol yapımı. Bahadır'ın şansınada yol yapımı çıktı. Hemde insanı kahreden türünden. Neyseki öğlen buluşuruz diye konuşmuştuk.

Nihayetinde Bahadır'ın kaldığı otele ulaştık. Kısa bir mola, arabayı parketme ve şahsımın oteli işaretlemesinden sonra bineceğimiz ilk toplu taşıt durağına doğru yürümeye ve muhabbete başladık. Şanslıydık ki hava güzeldi. Metrobüs diyebileceğim cihazla Van Gogh müzesine geldik. Amsterdam'a gidilirde Van Gogh ziyaret edilmez mi? Bu arada Amsterdam'a gitmeyi planlayanlar ya da gidecekler için şunu belirtmek isterimki merkeze arabayla gitmek düşünceniz var ise bundan vazgeçin. Kabustan başka birşey olmaz çünkü. Keyifle gezilen Van Gogh müzesinden sonra hemen yakındaki "I amsterdam" yazısında bizimde bir fotoğrafımız olsun diyerek kendimize yer açıp, fotoğraf çektirmeyi başardık.




Hemen yakındaki adını hatırlamadığım ama Bahadır'ın "burası kraliyet müzesi" dediği gösterişli binaya dışardan şöyle bir bakarak yola devam ettik. Tabiki yol üzerinde Starbucks'a rastladık ve tabiki hiç düşünmeden Amsterdam kupasını kaptım. Irish Pub'da bir bira molası verip serinledikten sonra yola devam ettik. Kalabalık caddelerden geçerek çiçek pazarına (Bloemanmarkt) geldik. Daha önceki gelişimizde çiçek pazarını gezmiş ve hatta siyah lale soğanı almıştım. Ancak aldığım soğan siyah lale için değil yemeklik soğan çıkmıştı. Soğana olan küskünlüğüm nedeniyle bu sefer yalnızca pazarın girişindeki magnet satan dükkanlara bakmayı tercih ettim.


Küçük alışverişimizden sonra kalabalık ara sokaklardan geçerek meydana ulaştık. Açık konuşmak gerekirse çok daha güzel meydanlar gördüm. Mons meydanının bile daha güzel olduğunu söyleyebilirim. Tabi bu benim şahsi fikrim. Güzel olan şehrin kanallar arasında kalmış olması. Ve kanal kenarındaki o eski evlerin güzelliği....

Bir sürü sokağa girip çıktık. Zaman zaman marijuana - esrar kokulu sokaklarda, zaman zaman tarih kokan sokaklarda dolaşmak sanırım üçümüzüde acıktırmış olmalıki bu sefer yemek yemek için düzgün bir yer aramaya başladık. En sonunda bir yer bulup açlıktan düşen kan şekerimi (-zi) toparladık. Yemekten sonra görmek istediğim tek bir yer kalmıştı, Red Light :) Öyle yadırgar şekilde bakmayın. Yanımdaki kibar beylere teklif ettim sağolsun beni kırmadılar.

Amsterdam'ın en büyük turizm geliri Red Light'tan. Şehrin dışında, bir kenara atılmış bir yer değil. Tam tersine oldukça merkezde. Üstelikte çoluk-çocuk ailelerin yemek için gittikleri restoranların bazıları bu bölgede.


Buranın sokaklarında da tur atıp, fikir sahibi olduktan sonra dönme vakti gemişti. Zira Bahadır'ın sabah yapacağı bir sunum ve bizim de üç saatlik yolumuz vardı. Bineceğimiz metrobüs durağını bulup, 2 numaralı metrobüsle yola koyulduk. Bir noktada başka bir tanesine geçtik otele kadar yürümemek için. Ama onun numarasını hatırlamıyorum.

Otele vardık, birkaç ay sonra buluşmak dileğiyle deyip Bahadır'dan ayrıldık. Ne kadar güzel bir gün olduğunu daha iyi ifade edebilmeyi dilerdim. Ancak bu kadar oldu...

C'ya

5 Kasım 2011 Cumartesi

ÖZLERİZ

Bir süredir yazmadığım için biriken konuları hangi sıra ile yazacağımı şaşırdım. Ama bir yerden başlamak gerektiğini düşünüyorum. Bu sebepten birikmiş konuları bir kenara koyup önceliği çocukluktan gelen bir dosta vermeyi uygun gördüm.

Hepimiz bilirizki dost dediğimiz şey zor bulunur, kaybedilen dostluklar da epey koyar. Heleki çocukluktan gelen dostluklar daha bir başka olur. Beraber büyürsünüz, bir sürü şey paylaşırsınız, dershane, sınav derken başka şehirlerde üniversite kazanmalar ve sonra gün gelir yollar ayrılır. Görüşmeye çabalarsınız, kasarsınız ama zamanla bir yerde tıkanır. Sonra eşe - dosta, çocuklara anlatılır yeri geldikçe anılar. Ne güzeldi o günler dersiniz.

İşte böyle bir dost yeniden giriverdi hayatıma. Seneleri saymayı, hesap yapmayı planlamıyorum. Ortaokuldan bu yana epey zaman geçmiş olmalı :)

Özlemişim, Özlem'mişim, Özlemişiz, Özleriz....
Özlem......