19 Temmuz 2011 Salı

KISA BİR TÜRKİYE MOLASINDA HAVAALANI BUNALTILARI

Eveeeeet arkadaşlar kısa bir Türkiye molası vermiştim ancak blog olayına geri dönmem Türkiye'den Belçika'ya dönmemden daha uzun sürdü.

Bu seferki Türkiye uçuşum Köln'dendi ve büyük bir hataydı. Büyük konuşmak istemiyorum ama bir daha böyle bir hata yapmak istemiyorum. Gecenin saat 2'sindeki uçuşum için Seçkin beni Köln havaalanına bırakıp kaçtı. Havaalanına girdiğimde önce bir sakinlik sonrada dehşet bir kalabalık karşıladı beni. Check-in sırasında bekleyen kalabalığı gördüğümde dehşete kapıldım çünkü hepsi Türkiye'ye gidiyordu ve o kalabalığın 1/3 benim uçağın yolcusuydu. Kalan 1/3'ler ise Kayseri ve başka firmanın İstanbul yolcularıydı.
Beni korkutan yolcu sayısı değil, yolcu profili oldu. Burada yanlış anlaşılmak istemiyorum öncelikle onu belirtmek ve arkasındanda kimseyi aşağılamak amacında olmadığımı söylemek istiyorum. Avrupanın göbeğinde yaşayıpda hala köyünden ilk çıktığı günki gibi yaşamaya çalışan yurdum insanının profili bir noktadan sonra rahatsızlık veriyor.

Her neyse check-in yaptıktan sonra bir miktarda pasaport kontrolde bunaldım ve nihayet uçağa ulaşabildim. Umudum, İstanbul'a kadarki sürede uyuyabilmekti. Ama daha uçağa adım attığım anda bunun pek mümkün olmadığını anladım.

Kabus gibi geçen bir uçuştan sonra Sabiha Gökçen'in iç hatlarında geçirdiğim diğer acılı saatleri anlatmak istemiyorum. Pegasus'ta check-in yaparken "hmm madem Köln'den Pegasus'la gelmediniz o zaman ekstra bagaj ücreti ödeyeceksiniz" cezamı da aldıktan sonra ferahlamış şekilde uçağıma bindim ve sızdım. Ne zaman uçak kalktı, ne zaman indik hiç hatırlamıyorum. Neyseki Ersin beni havaalanı bunaltılarımdan kurtarıp Dojoya attı ve rahat bir nefes aldım.

Ankara'ya ulaşana kadar yaşadığım kabus tabiki aklımda dönüşümüz de bir kabus olacak mı sorusunu uyandırdı. Hemen anlatayım, çok rahat döndük. Ankara - İstanbul hattında zaten sıkıntılı bir durum olmayacağını biliyordum, beni düşündüren İstanbul - Charleroi uçuşuydu. Belçika'nın güzide hava yolu şirketi Jet Air Fly ile ilk kez uçacağımızdan, neyle karşılaşacağımızı bilememenin bir gerginliği vardı.
Sonuçta bir charter uçuş ve mükemmel olmasını beklememek lazım. Yer hizmetlerini Çelebi'nin yaptığı Jet Air Fly'da online check-in mümkün değil. Siz biletinizi internetten alırken sistem otomatik olarak sizi yerleştiriyor. Böylece "ay koridor olsun, yok yok cam kenarı da olur" gibi muhabbetler yapamıyorsunuz.
Sistemde Seçkin'le beni öyle güzel yerleştirmiştiki ortamızdan geçecek olan koridora itiraz edemedik. Hayallerimizi süsleyen "acil çıkış kapısı"nın bulunduğu sıra ise patlayan bir balon oldu gitti.

Uçağa bindiğimizde yerimde oturan amcayı görünce çileden çıkıverdim bir anda. Amca ve ailesinin oturması gereken yer bir ön sıra iken -ki o sıra acil çıkışın olduğu, herkesin hayali sıra- amca benim oturmam gereken koltukta oturup, soru dolu gözlerle bana bakıyordu. Durumu gören host kardeş koşarak yanımıza geldi ve olası bir sıkıntıyı ortadan kaldırdı. Amca ve ailesi dil bilmediği için yaşanabilecek herhangi bir acil durumda host ve hosteslerle iletişemeyeceklerinden bir arka sıraya oturtulmuşlar. Böylelikle amcanın oturması gereken yere de beni oturttular. Ben yayıla yayıla yeni koltuğuma kurulmuşken, yerini aldığım amcada Seçkin'e sorular sormaya başlamış. Öncelikle Seçkin'e Türkçe bilip bilmediğini sormuş :) Sonrada neden o koltuğa oturtulduklarını. Seçkin bu soruları cevaplayıp yan koltuğuma geldikten sonra, az serin ama rahat, uyunabilir, host ve hostesleri sessiz uçuşumuz başladı.

Güzel bir uçuşun ardından bayan pilotumuzun güzel inişiyle Belçika'mın soğuk ve yağmurlu havasına yeniden kavuşmuş oldum. Ve o günden bu yana yağmur yağıyor, hiç ara vermedi maşallah!